13 Aralık 2009 Pazar

küçük emrah tüm insanlığın böğrüne oturacak

insanları tee küçük emrahtan beri onlar ve bizler diye ikiye ayırırlar.(daha öncesinde de ayrırlarmıydı?bilemedim ben onu)bizler ezilmiştir,büzülmüştür,iteklenmiştir böyle sevilesi içe sokulası hale gelmiştir,yakınında yöresindekiler tarafından iteklene iteklene toplumun göbeğine atılırlar.el mahkum dünya dediğin yer tepsimide ittirince düşesin,dünya dediğin şey daha şey şey birşey nasıl diyelim,böyle oymuşlarda içinede onlar ve bizleri koymuşlar.eğer oymadan koymuşlarsada yinede tepsi gibi değil,mutlaka dört köşe,dört köşe değilsede destek alınacak yerleri var çünkü bazı nazik yerlerine yay monte edilmiş insanlar bastırdıkça ileriye fırlayıveriyor.bizleri toplumun göbeğine pörtleten o yaylardan onlara monte etmemişler,etmedikleri gibi bütün imkanları önlerine sermişler,kızarmış tavşan etleriyle,ballı avokadolarla beslemişler,ellerine fransızca menüler,kulaklarına italyanca aryalar aşkederek,her yıl adına 365 albüm doldurularak,ilk dişi,çişi,saçı,tırnağı,ağlaması,ergenliğ,anne angry si bilboardlarla hoparlörlerle,stadyum tipi ses sistemleriyle dünyaya duyurulmuş,bizlere doğuştan verilen yaylar onların nazik yerlerinde ucundanda olsa bitmiş yayı sıkıştıracakları bir alan buldukları sırada belli bir yere kadar ittirilebilmişlerdir.çocukluğunda anne angry si,bezinin neresine işediği,kusmuğunu rengi,ilk hapşırığı,ilk hıçkırığı şeklinde kendi içinde halim selim,akıllı uslu yuvarlanıp giderken konu malzemesinin gittikçe artar ergenlik denen halt bir yerlerdende pörtleyince 'bak pıtırcanın ilk kusmuğunun rengi ara ara çingene pembesi içinde gölge oyunları yapan tozpembeye çalan bir gülkurusuydu,14 odalı malikanemin labaratuarında deney tüpünün içinde saklıyoruz' cu ana babaların ekmeğine yağ sürülür.zaten oldum olası ergenlik döneminden korkarım böyle insan bir azgınlaşır,saldırganlaşır,kafeste bekleyen sirk aslanına,olmadı kışı ahırda geçirip baharda çayıra salınan danaya,olmadı başa saralım sirki dursun sirk maymununa döner,olmadı kafesteki şempanzeye olmadı bülbülüm altın kafesteye döner.onlar maymunların tepişkenlik dönemlerini hayvanat bahçesinde seyreyliyorlar,bizler ise dolaba şıkıştırıyorlar.
yazının önermesi
1)tepişecek danayı seyretmeyelim,teper
2)maymunu tıktıktan sonra çıkarmayalım,yakalamaz ama yakalarsa....
3)en çok ezilen canlı türü maymunlar,seyreyleyipde ezselerde eziliyorlar,seyireylemeyipde ezselerde eziliyorlar.bütün maymunları sevelim,yeşili koruyalım
4)seyreyleyipte ezilen maymunlar aslında ezilmiyorlar hepsini imha edelim.
5)insan ezildiği kadar insandır,ezilmeyeni dövüyorlar,herkes ezilmeli,hadi birbirimizi ezelim

10 Aralık 2009 Perşembe

bunlar denilenler atmosfere düştü

buralara bilmemnerelere kıyıdan,köşeden,üstten,alttan,soldan soldan bir takım garip varlıklar gelmişmiş,geldikleri yetmemiş gibi birde dünyadaki o kadar alet edevat,organizma,insan,kıl,tüy,yün cinsi varken,atmosfere fazladan karbondioksit basıyor,onlarca canlının yerini daraltıyorlarmış.köşelerinde otururken ya kimseyi beğenmezlermiş yada boyunlarını büker,dudaklarını büzer,gözlerini doldurur insanların acıma duygularını,içindeki sevgi kelebeklerini,iyilik yapıp denize atmacalık potansiyellerini azdırırlarmış.bir gün ormana giderseniz dikkatli olun.her an insanların yaşadığı yerleri gaspetmiş bir şekilde bunlardan bulabilirsiniz.eğer bunlara rastlanılırsa bir genelleme yüze şefkatli,acımaklı,vah vahlı,tüh tühlü bir gülümseme,seni anlıyorum bakışlarının arkasında saklı beni yermi acaba,yerken ısırıyormu,dişleri varmı,neresinden nefes alıyor,suratındaki çıkıntıda iki delik gördüm ama bir sürü deliği var acaba hangisinden nefes alıyor pırıltılı,olmadı parıltılı bakışlara eşlik ederken,eldeki bozuk paralar önüne bırakılır.arkasından surata zafer dolu birgülümseme yerleşir,iyilik yaptım iyi bir insanım tra-lay-lay-lom şeklinde sevinç nidalarıyla iyiliğin reklamı cümle aleme duyurulur,cümle alem içindeki acıma duygularını ayağa kaldırıp koşar gelir,herkes iyilik yapar,hayat bayram olur.iki genelleme iliştiği,sığıştığı,sığıştırıldığı yerde dondurulduğu gibi olduğu yerden süpürülür,kırıntılarıyla birlikte çuvala doldurulup denize atılır.
ezik büzük bakışlarının altından,üstünden,acep neresinden neresinden kendini beğenmişlik,soğukluk,donyağlılık,şey şey şeylik emareleri bir bir çıkartılır ellerine verilir.
not:neden kardeş olamıyoruz biz,hepimiz kardeşiz,sev kardeşim,kardeş türkülerü,kardeş okulları,dayanışalım,dayanaştıralım temalı yazım bizi çok eziyorlara döndü,hemde dönüşlü,döner başlıklı,kendinden dönmekli fiiller olmadan,fiiller ittirile kaktırıla döndü.sen fiileri döndür döndür,sonra o fiiller geri sahibine dönsün sende gel yansam neresinden neresinden,bunları iteliyorlar,bunlar bizleriz,ı hate you diye kıçını yırt.eziklik doğamızda var,hepimiz birer ezik sempatizanıyız,bu yaşama alanlarında ne kadar çuvalda yüzen varsa dikizleyip kendi kendime bunlarla ilgili fantaziler kuruyorum,böyle iki laf ediyorlar,insanları apıştırtıp kaldırtıyorlar,insanların önlerine attıkları oksijen maskelerine kafalarını eğip bakmıyorlar,konuşma girişimlerinde belediye başkanı muamelesi görüyorlar,saçmalasalarda nereye sokulacaklarını şaşırıyorlar falan filan.ezilmek kanımızda var,hepimiz doğuştan ezikiz,ezin bizi.
haydar dümene sorduk:hocam fantazi kurmak sevap mıdır?

8 Aralık 2009 Salı

jennifer ayshen in kullanılmış pedi 100.000 $ satıldı

oradan buradan şuradan oradan yırtık dondan fırlamış gibi,daha olmadı pantolondan fırlayan tanga ipi edasıyla bulunduğu yerden küçük sefil dünyamıza acınası bakışlar fırlatan,kanı mikroplu,yalnız bir çocukluk geçirmiş,yediği yemeğin fazla ısıtılmasından etkilenmiş,yemek fazla sıcak olursa yiyemeyeceğini söyleyememiş,diyememiş oda olmadı kelam edememiş insanlar hala fırt fırt fırtlıyor.kişisel gelişim adı altında toplanmış 10 günde milyarder olun,5 günde popüler olun,yarım saatte aya çıkın gibisingiller mevcut olan mevcut olmadıysa da olması olasılanan özgüven patlamamıza mesir macunu tadında bir enerji, zeytinyağı tadında bir kayganlık bahşetmiş ayrıyetenda bahş-ı emte-i vakfetmiştir.bilmem hangi derelerin bilmem nerelerinde bilmemkimler tuvalet kağıdından orkidine don lastiğinden sutyen kopçasına pazarlanırken,bilmem hangi derelerin bilmem nerelerine ait olmayanlar güruhu olması gereken yerde olmadığından cartayı çekmiş,bilmem nerelerdeki bilmem kimlerin meraba ben bilmem kim ha bir de bakireyim,hiç öpüşmedim,bir başka bir bilmem kimin ,doğum tarihim 1027 sesim güzel amma göt gibiyim sesimin güzelliğini pöykürsünler diye kendimi fosseptik çukurlarına yatırıp samanlıklarda yuvarlayıp geldim tadında yuvarlanıp giderken,yuvarlanırkende üzerinden geçtiğini kendisine dahil ederken,bu cartayı çekmişler ezilmişler,itelenmişler,bir köşelere atılmışlar meraba benim adım bilmemekimlere dahil olmaya çalışan bilemeyenkim ha birde şiir yazarım 2 yaşından beri şiir yazardım daha öncesindeyse yazmam yoktu koşuktur sagudur onları evdeki kırık sazımın sapında bestelerdim,ayrıca çok entelim günde 13,5 film izlerim son izlediğim filmin sonunu izlemiyorum onu izlemedende yorumlayabiliyorum,oskarı da alacağım,romayı da yakacağım ,ayrıca parçalandım,tamlandım,tümlendim,yoğruldum açıldım saçıldım sonra biri gene yoğurdu topladı şekline bar bar bağırınıp,yır yır yırtınsada bir işe yaramıyor,birer küçük emrah misali sıkıştıkları yerde tekmelendikçe tekmeleniyor,itelendikçe iteleniyor,salak,garip,değişik,ilginç,oh! ıt was amazing tadındaki yaftalarını çoktan yiyor,ağızlarını açtıkçada tepiği,köteği yiyip susuyorlar.üstüne küçük emrahın acıların çocuğu tanımlamasından da olsa sebeplenemeyecekler.
peki,ben kimim
adım jennifer ayshen anne rahminden beri yalnızım,altımı değiştirecek,yemeğimi yedirecek,sıkılınca eğlendirecek kimsem yok.kimsenin anlayamayacağı sorunlarım var.yalnızlık benim için çok acıydı ki parçalanmalarımın,toplanmalarımın,yırtılmalarımın,yırtıklarımdan pırtılmalarımın üzerine geldi biri çöktü oturdu artık yalnız değildim yırtıklarımı pırtıklarımı toplayan mikroplarımı öldüren,dalgalandımmı durultturan,koştummu ardımdan yorultturan birini buldum ama oda gitti üstüne bakire kaldım.küçükken hep çok gezerdim.eşeği salarlardı çayıra bindirirlerdi beni üzerine yalnız,gittiğim yer yalnız,ben yalnız,sen yalnız
alıntıdır(kim almış):
'ben bu gün hezeyan-ı duygu gördüm'
'diyemiyorum ki yemeğim tuzlu diye'
'suskunluk.yalnızlık ve kelimeler diye diye'
'geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye'
gönlü geniş dervrimelden yücelik eşliğinde gölge oyunları
reklamımı bir hafta sonra dekorasyon dergilerinde,bim broşürlerinde,avon kataloglarında,kamyon arkalarında ve bilimum önlerde bulabilirsiniz
tutmazsa,ne demiş şair:
'beni yerden yere vurup durmayın'

22 Eylül 2009 Salı

her şey vatandaş için

Ülkede monarşi başlatıyorum,başlatıyorum başlattım.bundan böyle garson olsun,hademe olsun karşı galaksiye hizmet eden insanlığı görüntüde kalmış canlılar silikonlanıp,mumyalanıp,doldurulup kalem pille birlikte hizmetinize sunulacak,ayrıyeten görselliği kötü yönde etkilememek adına 90-60-90 ebatlarında kurşun kalıba dökülecek,pürüzleri zımparalanılacak,kıl,yün,tüy gibi olmaması Allahın emri,göz rezaletleri ortadan kaldırılıp parlatılıp elinize verilecektir.yaşasın vatana hizmet,yaşasın vatandaş hey hey tey tey tey .bundan böyle bu kalıplara sığdırılamayan insanlar ıslak odunla dövülecek,benzin döküp yakılacak,külleride terkos suyuyla birlikte şişeye doldurulup nehire atılacak,şişeyede buralarda barınamadı,külleri başka küllere karışamayasıcalar diye yazılacaktır.budan böyle bu tip insanların sokağa çıkması,nefes alması,aynaya bakması hem yassah hemide günahtır.vatandaşa olan bu hizmetimin karşılığı insan görünümlü canlılar tarafından ödenecek kendilerine ekstradan beğenilme kaygısı taksit taksit arttırılarak ilave edilecektir.memnun kalmazsanız yada standartlar değiştikçe 330300 ü arayın değiştirelim,yenileyelim,elinize verelim.monarşi ilan edilmeden önce olsaydı aynı göz zevki bozan canlıların 36 bedene sığma çabalarını yada ısrarını takdir edebilirdik,ama artık mış gibi yapmakla önlenemediğinden hepsini ortadan kaldırma yoluna gidiliyor.böylece olması gerektiği gibi giysiler olması gerektiği gibi vücutlara giydirilecek,göz zevkini bozan insanlar kendini iyi hissedemeyecek,yakıştırmak yakıştırılmak sınırlarını aşmayacak,aynı kalıptan çıkma insanların mekanik hareketleri elbetteki kokan,nefes alan,yaşayan ve mekanizmaları bozulmuş kumandayla çalıştırılan insanlara tercih edilecektir.bu tip insan görünümlü canlıların bozulması durumunda kutusuna kaldırın,bir düre dahil olduğu yerden uzaklaştırın.çıkardığınızda hala kendine gelmemişse bilinizki aslında hiç dahil olmadığı bir yerden bilinçsizce uzaklaştırıldığının farkındadır ve bu saatten sonra onların tedavisi yoktur

2 Eylül 2009 Çarşamba

hayatı öğrenmek

Senin bu okuduğun sikindirik bloğun sümüklü teyzesi varya madam olan,o hiçbir şey bilmiyor.geçenlerde bir günde bol bol hayat dersi aldım.hayatı öğrenmek için yerden yere vurulmuşlarla,düşüpde kalkmışlarla,alı gülü solmuşlarla yatıp yuvarlanmak,satıp savrulmak,savurupda yuvarlanmak,yuvarlayıp da bozuk parayla yüz taş oynatmak lazımmış.yerdenyerevurulmuş’u anlamak için para lazımmış,soğan lazımmış,viks lazımmış.hayatı öğrenmek için tam yerine gidilmeli,gittiğin yerden ıska geçilmeli,ıska geçilen yerde sabitlenip viks buharı eşliğinde anlaşılmak seyrettirilmeli.seyirliğinin olduğu yerde çabasına gerek kalmazmış,bunu bir kenara yaz.anlaşılmayı seyirlik sunmanın anlayamadığına,gösterilebilecek en büyük gayretin anlamaya çalışmaktan ileri gidemeyeceği gerçeğine sulanmış iki göz,biraz da bozuklukla birlikte değişilebileceği de aklının bir kenarın da bulunsun.olurda bir gün rastlarsan benzeri bir imtihanın birine,ayağın tökezlemesinden iyidir tökezlediğin engelin üzerine kaldırım taşı döşemek.kaldırım taşının olduğu yerde gayreti ortadan kaldıran bir teselli duruyor.hele bir de üzerine oturduysan ya o taşın,ya da bir de gözyaşların sel olup gidiyorsa suları yok eden,hemde caddelerden güldür güldür.kimi güldürürsen güldür.gözlerini yaşartanın önündeki sebebi güldür,birinide güldürdüm gelde benide güldür.bak işte gözyaşı nelere kadir.hey o gözyaşı ki gözünden akıtanı akıttıkça güldür.acının paylaşılabilme ihtimaline karşı güldür,paylaşıldığı kanısı için güldür,aynı güldürünün boğazına taktıklarını yutmak için güldür.böyledir.yediği dayakları yememiş,edilen tacizlere tesadüfi de olsa denk gelmemiş,yaşadıkları kulaktan dolma,filmlerden haberlerden kalma,bir hayalin olabildiğince çirkinleştirilmiş durumunun sınırlarından kalma bilgi kırıntılarının samimiyetsizliğine perde çektiği için yada bunu yaptıkça güldür.aynı dayakları yeme,aynı tecavüzleri tecrübe etme,aynı karakollarda, yada aynı karakollarda birlikte birilerinin yolunu bekleme ihtimalinide kaldırdıkça iki tarafın birden yüzünü güldür.bir zamanlar bir hatun kişisi varmış,üzerine çarşaflar giyip sahil boyu dolaşırmış,lafayettelerde türbanıyla takılıp da mahalle baskısını anlarmış,lattesini höpürdetirken tecrübe ettiklerinide köşesine yazarmış.sanırsam viks kremi onu da geçtim bir soğanı bile yokmuş ki,kapalı alanına sıkıştırmak zorunda olduğu taşkınlığını yaşamaya çalışan insanın varlığını fark ettiğinde karşı galakside ceyeran eden bu ilginç olayı bir belgesel tadında izlerken,türlü şekilli bucks larda yediği lömulallebiejönesipuble siyle sıvarmış gördüklerini.göz yaşı akar güldür güldür,karşı galaksi insanları gel sende güldür.
çok sevgili bir bloğun(siminya) konuyla ilişkilendirdiğim çok sevgili bir yazısı için
http://siminya.blogspot.com/2008/10/ara-sra-gocunmak-iyidir.html
kendisine bu güzel yazısı için teşekkür ediyorum.

2 Ağustos 2009 Pazar

bebek kolonyası

Sabah.şehrin dağında,bayırında,çukurlarında,kenarında,ortasında karşılanmak istendiği kadar,karşılanmak istendiği gibi karşılanan,sahip çıkılmak istediği kadar sahip çıkılan;ne eksik ne fazla.az sonra ,şehrin bir ucunda yokuşun başında bir çukurda kendi halinde yada belki sadece kendinin olmaya mahkum bir küçük ahşap evin,kendi halindelik halinden sıyrılıp da ailenin merkezine oturmayı üzerine oturtamamış,oturtamamış olduğundan belki, ailenin kendine ait,kendi halinde ki halini bu çukurdaki evine hapsetmiş olmanın rahatlığıyla teselli bulan bir kadınca da karşılanacak aynı sabah.iki çocuğunu kaldıracak,kızıl saçlı çilli küçük oğlunu giydirecek,yedirecek,sırtını sıvazlayacak önce,sonra,taşı sıkıp suyunu çıkarsın,astığı astık kestiği kestik olsun isteyecek,güçlü olsun,belki biraz kabadayı olsun isteyecek,ama ne kadar söylese de söylemeyecek. çocuk susacak,susarken de annesinin aslında bunları hiç söylememiş olduğunu,bunu kazara söyleyen birinin de annesi olamayacağını düşünecek.kolaydır bunu yapmak.yada kolaymış.duymak istemediklerini duymamak için gözlerini kapatıp yokuş çıktığını hayal edermiş oda.yokuş çıkmayı severmiş çocuk.zira bir çukurun ortasına yerleşmiş kırmızı beyaz kareli,bahçesinde mor,sarı,kırmızı çiçeklerin açtığı,kareli örtüler üzerinde anne kurabiyesi yenebilen bu evin perdeleri ne zaman kararsa,çiçekleri ne zaman solsa,ne zaman bayatlasa kurabiyeleri,bir yokuş çıkarak kurtulabilirmiş buradan.bu yüzden okuluna gitmesi için yokuş çıkması gerekirmiş,keza bakkala gitmek içinde.bu yüzdende hep bir yokuş ararmış gözleri,ne de olsa yokuş demek tırmanmak demek,tırmanmak demekse çukurdan kurtulma,bu yüzdenmiş ki zaten sürekli gözü yokuş arar dik,daha dik,en dik yokuşları beklermiş çocuk,dik olsun ki,daha çabuk,daha kestirme,daha hızlı kaçabilsin uzaklaşmak istediğinden.
Sonra,öteki çocuğu hazırlayacak kadın.büyük kızını.hep öteki çocuğu olarak kalacak,sabitlenmiş yerinden asla çıkamayacak çocuk.yemeğini verecek önüne,önlüğünü uzatacak sonra,bir oğluna verdiği-vereceği önemin kendini koyduğu merkezden,çizmesi gereken modellerden onu çekip alan bu kızıl saçlı,örgülü ,yeşil gözlü,çilli kız çocuğuna tekrar teşekkür edecek içinden.bir şey istemeyecek ama.istemek onun tekelinde bir şey yapmak zorunda olduklarına uygulayabileceği bir şey.ondan bir şey istemez bu yüzden. Olmayan gelecek,istek,heves kaygısını kendinde olduğu gibi geçirdiği için,zaman içinde törpülenmiş, sert köşeleri olmayan bu kız çocuğu,asıl işini yapması için beslendiği bir kaynak onun için.bu yüzden bir şey istemeyecek ondan.ne de kız annesinden.istemezde zaten.ne de olsa ona gerekli olan bekliyor onu.önünde,ona gereken her neyse ona gerektiği kadar var.ne eksik,ne fazla.keza yolları içinde böyleymiş bu.önünde bir düz yol varsa ne gerek varmış fazlasını aramaya,ne de yoksa bir yol bulmak için harekete geçmeye.esas olan beklemek.bir yolun ortaya çıkmasına dair bir beklentiden çok sadece beklemeye dair bir beklemeymiş beklemesi.kaynağını beklentiden yada beklenenden çok beklemenin kendisinden alan bir beklemeymiş beklemesi.ne de olsa talep edilse de gelmeyecek adı konan şey.mademki gelmeyecek,o da yolunu bulursa gider,bulamazsa da beklermiş neyi beklediğini bilmeden,umut yada umutsuzluktan yoksun,törpülense de alabildiğine özgür beklemesiyle.ama kendi sınırları içerisinde.o sınır aşıldığı an beklemenin yerini talep,kaynağını ihtiyaç alırmış.o da bilirmiş bunu.yada tuhaf bir içgüdüyle düz yolların daire çizmesi gerektiğini eğer ki çizmiyorsa sonunun çıkmaması gereken bir yere çıktığını anlarmış da beklermiş sınırlarını aşmayacak bir yolu sınırlarını geçmeyen daireler etrafında dönerek
Farklı farklı karşılanan,sahip çıkılan bu sabah bu evin üç kişisince böyle karşılanacak.az sonra okula gidecek iki çocuk.oğlan önden hızla,ablası arkada tedirginliğini törpüleme gayretiyle tıngır mıngır çıkacaklar yokuşu.muhtemelen ablanın ilk yokuşu bu.çıkmaması gereken sınırlardan çıkarken üzerine oturan tedirginliği sürekli yokuşları başa alarak atmaya çalışır,sürekli unuturmuş çıktığı yokuşları.zaten çıktığı yegane yokuş okul yolu,o da bitecek nasıl olsa,nasıl olsa merkezi hiçten ibaret olan kendisine çizilmiş ekseni etrafında yine dönmeye devam edecek.o zamana kadar da her gün çıktığı yokuşları başa sarabilir,çıkmamış gibi yapabilir pekala,söz sahibi olduğundan çok izni olduğu için.
O gün sabah biraz daha farklı karşılanacak ama.küçük oğlan okula gitmeyecek o gün.tam okulun kapısına vardığı an başka bir yerde,daha başka,daha dik bir yokuş çarpmış gözüne çünkü.hemen o yöne yöneltmiş adımlarını.yöneltmiş ya,ablası kalmış geride.tedirgin ablası.sınırlarını aşan bu yokuşları geriye alabilme izni dahil sınırlarına ama,başka bir yokuşu sınırlayamaz.talep işi bu.onunsa bir talebi olması ayrıca aşar sınırlarını.ama o sınırlarını aşamaz.aşarsa ne olur bilmiyor ama,zaten sınırlarına dahil değil bilinmeyen,dahil değilse korkutucudur.buna inanmasa gidebilirdi yokuşun başına gelmiş kardeşinin peşinden,ama olmaz şu anda bekleyebilir sadece,okulun kapısında neyi beklediğinin farkında olmadan bekleyeceği saatler dahilinde birisi beklemeyi ‘bırakabilirsin’ işareti yapana kadar bekleyebilir olduğu yerde.yada….
Tam o an çarpmış kenardaki düz yol gözüne.görüş alanına girdiği sürece buradan gidebilir.gidebilirse takip edecek kardeşini,takip edebilirse neyle karşılaşacağını bilmemesinden korkmasına gerek yok,nasıl olsa bu bir düz yol,nasıl olsa rastlamayacakları kendi yoluna dahil değilmiş.böylece o da karar vermiş;kardeşinin peşinden gidecekmiş.
Kardeşine gelince,çok hızlı çıkmış yokuşu.ablasının nerede olduğunu bilmiyor henüz.bilmese de önemli değil,nasıl olsa yokuşun sonunda biraz daha kaçmış olacak kaçmak istediğinden.hem belli olmaz,bakarsın daha dik bir yokuş bile bulabilirmiş çıktığı yerde.bu hızla çıkmış yokuşu.çıkmış,ama çıktığı yerde sadece bir düz yol varmış.yan tarafı uçurum,uçurumun altı yine düz yol,önü ise görünmüyor.boşuna aramış bir yokuş.o an bir fikir gelmiş aklına.madem bir yokuş yokmuş etrafta,kendi yokuşunu kendisi de kazabilirmiş pekala.hoşuna gitmiş bu fikir.başlamış elleriyle torağı eşelemeye.ama hep çıkacağı yokuşun başına dönükmüş yüzü.kazmış,kazmış.yaptığı yokuştan çok,çıkacağı yokuşa odaklıymış kazması.eğer yaptığı işe bir kere baksa,gerçeklik duygusunu kazanabilirmiş.bunu istemez ama.eğer bir kere kazanırsa gerçeklik duygusunu,bir daha ne çıktığı yokuşların anlamı olacak,ne de çıkarken aldığı zevk.bu yüzden bir kere bakmamış arkasına.yokuşun başına ulaştığında da bakmayacak yaptığı işe,çünkü dik olduğundan emin yokuşun.
Bir gün bir tilki gelmiş yanına kazarken.korkmuş çocuk.bir kere daha ne yaptığının sorulmasına tahammül edemez.ona ait olmalı bu yokuş,onun yokuşu.sadece kendisi çıkacak oradan.birinin elinden tutmasına yada arkasında durmasına gerek yok,çünkü yuvarlanılacak yerler değil yokuşlar.emin bundan.eminliğini sarsmamak adına oda kafasını önüne eğmiş kazmaya devam ediyor zaten.beklediğinin aksine konuşmamış ama tilki.istese konuşabilirmiş,yada konuşturulabilirmiş pekala.ama olmamış.sadece kazarken çocuğun yanında sessizce beklemiş tilki.anne olacak bu tilkinin adı.adı anne olunca kendisi de.çocuğun yanında beklediği sürece de anne olarak kalacak muhtemelen.neden olmasın?ikisi de memnun bu sıfattan.
Abla ise devam etmiş yürümeye kendi yolunda.ta ki düz yol bitene kadar.düz yol bittiğinde karşısına çıkan yokuşa bakmış şöyle bir.yolun sonu burası olduğuna göre bekleyecek yine olduğu yerde.ya da,şuradaki ağaca girebilir belki.nasıl olsa bundan dokuz yıl önce beklediği su dolu kesenin içinden çıktığında da hazır değil miydi ona lazım olanlar?madem öyle bu ağaca girip bekleyebilirdi,bekleyebilirdi şu yokuşun kalkmasını,orada bir yerde düz bir yolun oluşmasını.böylece girmiş ağacın içine,kapatmış kapıyı üzerine.içinde dizlerini karnına çekip kıvrıldığı bu ağaç da dokuz ay on gün sonra açılacak nasıl olsa.açıldığında da kendisine gerekli olanı bulacak karşısında.dokuz yıl önce olduğu gibi,dokuz yıl önce olduğu kadarıyla geriye sarılabilirmiş bu yaşam öyküsü.sarmış oda ve başlamış beklemeye..
Bu sırada kazmış kardeşi kazmış,kazmış.kazdığı sürede anne beklemiş yanında,yağan yağmurlar arkasına yağmış,kazdıkları şekillensin diye.şekillenmiş de kazdıkları. biraz daha kazarsa eğer,istediği gibi çıkabilirmiş yokuşundan,sonuna kadar kaçabilirmiş,neyden kaçmak istiyorsa.
Eğer annesi öğrenmeseymiş o gün okula gitmediğini….
Okumayı öğrenmek istemezmiş çocuk,eğer öğrenirse yokuşların başına gelen okumanın da başına gelecek çünkü.bildiğini inkar etmeye başladığı ilk yılının son demlerinde,bildiğini kabul etmesi için son fırsatı kaçırdığından aranmış annesi o gün.bulmuşlar çocuğu,çocuk bulunmasını istememiş.istememiş istememesine de,kendi istememelerini başka bir dünyada uygulayabileceğini düşünmekle hata etmiş çocuk.ta başından beri,yokuşunu yapmaya başlamasından itibaren.
O an ne kadar duymamaya çalışsa da son şansı olduğunu,yaptığını hata olduğunu anlamasıyla dağılan duvardan sular gümbür gümbür dalmış içeriye
son şansındı bu senin,bildiklerini bilmek,bilinenleri bilmek,ikisini de kabul etmek için.o tilkinin orada ölmüş olup birazdan bir kamyonun gelip kaldıracağını,o yokuştan asla tırmanamayacağını,hatta o yokuşun yokuş bile olmadığını,bir yokuşunsa sadece yokuş olduğunu öğrenmek için son şansın.
İşte böyle çıktılar o kapıdan.kapıdan çıkarken kapıdaki tabelaya dikti çocuk gözlerini.bu sefer ne bir gemi,ne bir deniz,ne de bir yokuş gördü orada.sadece düz tahta zemin üzerinde ‘Boztepe mesire alanı’ yazısı…..
Ablasıysa beklemeye devam edecek.o haddini aşmadı,dokuz ay on gün sonra dokuz yıl önce başladığı yere tekrar gelecek ve belki de bunu dokuz yıl sonra tekrar yapması gerekecek
not:ahada şarkı:http://www.dailymotion.com/video/x3dfcs_comptine-dun-autre-ete-yann-tiersen_music

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Bayrağını ......şuna ölürüm türkiye'm

Törenler,milli bayramlar,dini bayramlar,veli toplantıları,tiyatrolar,panayırlar,çayırlar,bayırlar,köy çeşmeleri,oteller,yazlık sinemalar,hamamlarda(özellikle kadınların yoğrulup da peştamal altında mayalanırken börek arası dolma tıkınıp göbek attıkları sahnelere(sözü edildiği üzere kükürt kokusuda mevcutmuş) ekstra özelliklede mum kokulu kadınlarda peştemalı açıp takım taklavatı ortaya serip fıldır fıldır dönen teyzeme selam ederim) bayrak çekilip saygı duruşunda beklenilince gaza geldim,bundan sonra bu blog saygı duruşunda okunacak.hatta,istiklal marşınıda koydum,siz okurken elimde fişle gezeceğim,bayrağa bakmayana elektrik vereceğim.
ilkokulun birinci sınıfından itibaren belki tek kelimesini senelerce anlamayıp yada dinlemeyip,türküm doğruyum falan fişman devam ederken ne anlama geldiğini bilmediğimiz bir metin üzerine yemin ettik,.yıllarca 10 kıtasını ezberlediğimiz istiklal marşının anlamını kulaklarınızı koparırım haa sesi eşliğinde defterlere yazdırılırken öğrendik andımız denilen şey her gün okula girerken okunan şeydi,istiklal marşı haftada iki defa ezgili olarak okunanı.güzel yazı derslerinde deftere yazıldı,okul önünde okurken rezil olunmasın diye ezberlendi,eve zayıf gelmesin diye bestesi,güftesi,şairi kafalara sokuldu,sokuldukça hayatın rutin işlerinden biri haline geldi,geldikçe önemini kaybetti,zamanla da çocukların gözünde sokaktan toz toprak içinde geldiklerinde kıçlarına iki şaplak indirilip el yıkamaya gönderilmeye dönüştü.yemekten önce el yıkamanın asla yargılanmayacağı gibi neden okuduğumuz,neden ezberlediğimiz,neyi ezberlediğimiz gittikçe dokunulmazlaştı,böyle olunca da uzaklaştı.ama neden olmasın?nasıl olsa iyi vatansever olmak için ülke marşı ezberleyip okulda,evde,serviste,gölde,çölde milli marşın 10 kıtası ezberden okunmalıydı,okuduk.iyi vatansever olduk,takdir gördük,bize okutturanlar takdir gördü,törenlerde,dağda,bayırda,veli toplantılarında,şenliklerde,düğünlerde,derneklerde,horoz sesleri eşliğinde sütler kaymak tutarken koyun yemleyen, ip gibi dizilmiş bağıra çağıra marş söyler vaziyetteki öğrenci topluluğu,akabinde marşımızın yazılışını,bestelenişini bunu yapan şahısları,ne zaman yapıldığını ezbere sayarken takdir edildik,edildiler,ne kadar iyi vatan severler olduğumuz tanıtılmış oldu da gurur duyduk kendimizle.aramızdaki bazı vatan hainleri bıktılar,söylemek istemediler,istemeyince beyinlere sopayı yedik yedikçe de ya koşulsuz itaati,yada kalabalığın içinde ağzımızı oynatmayı öğrendik.ve sonrasında istemsiz bir şekilde bayrağa bakmamız her söylendiğinde mide bulantısı eşliğinde günden güne kinlenerek marşımızı söylerken bizi iyi vatanseverler ilan ettiler..
ve evet çocuklar hala sokaktan gelince el yıkamayı sevmiyorlar,neden bilmem(!)

29 Haziran 2009 Pazartesi

yaza formda girelim

nereye baksam diyet furyasının kol gezdiği son zamanlarda bende bir diyet yazısı yazmaya karar verdim.genelini 15-16 yaş ve üstü kızlarının oluşturduğu bu gruptan herkes nasıl zayıflamalıyım,zayıflatın beni,38 bedenim çok şişmanım tadında naralarla gezinirken bu yazının ne halta yarayacağının farkındamıyım,değilmiyim,en iyisi ben yazayım,siz farkında olun.
15-16 yaş civarlarıdır.okulda sevgiliniz yoktur,çevrenizden biri ne len bu yağlar bıngıldak seni,götün benim kadar olmuş demiştir, kızlar bir köşelere toplaşmış zayıflamak için maydanoz,turp,limon suları içmekten, ağrı dağının tepesindeki karın üzerindeki böcek ölüsünün sol kanadının altındaki kitin parçasıyla sağ antenini,amazon ormanlarının ortasındaki adada bulunan ejderhaların nöbet tuttuğu kalenin içindeki hapis prensesin 3 gün önce yediği ıspanağı bulup,bunları mozarella peyniri rendeli suda karıştırıp kaynatmak suretiyle elde edeceğiniz suyu sabah akşam vişne çürüğü çekirdeği kurusu tozuyla birlikte tüketmenin işe yaradığından dem vururken aralarına karışılır,ay göbeğim,vay götüm seanslarına tam gaz girilirken bir yandanda birilerinin ay saçmalamaaağğğ senin kilo vermene ne gerek var kızaam desin diye beklenirken dergilere bakılıp iç geçirilir.ufacık bir hayalin ne zararı vardır ki?sadece manken gibi olmak,size şişko diyenlerin laflarını aynen iade etmek yada belki yazın o bikiniye sığımak,televizyonda kırmızı elbisenizle görülüp takdir edilmek istemişsinizdir yalnızca.yada belki yaşamak için,hayatı güzel bulmak için,kendimizi sevmek için,sevdirmek için bir şeyler istedik,bekledik.sürekli birşeyleri erteledik,erteledikçe bulduğumuz sebeplere inandık,inandıkça bekledik,kendimizi sevmeyi,sevdirmeyi,hayatı sevmeyi,kendimizi önemli hissetmeyi.ve erteledikçe damarlarımıza zayıflık isteğini şırıngaladık,sırf belki ertelediklerimizi hissetmekten kaçarız diye.ama işte,bir şeye bağımlı olundumu bünye alıştıkça daha fazlasını istersin,öylece artar şırıngaladığın zayıflama isteği.neyi hissetmek istemiyorusun,neyden kaçmak istiyorsun?kolay,önce 400-500 kcal lık diyetlerle başlarsın,o kesmedi mi,arkasından vazelinli yada meyve suyuna batırılmış pamuklar yutulur,o açlığa dayanılan sürenin sonunda metabolizma hızlandırıcı,tok tutan haplara başlanır,olmadı boğaza diş fırçası,parmak,yemek kaşığı sapı sokulup kusulur,açlığı bastırsın diye kokaine başlanır,sonrası....sonrası olmaz zatenç.hangimiz sonrasına hazır başladık ki bu işe?sadece hayallerimiz vardı,kendimizi sevecektik,herkes bizi sevecekti,hayat güzel olacaktı,zararsızdır ki hayaller,gece yatağa yatıldığında kurulur,inanılır,olması için uğraşılır,olamayınca da arkasından ağlanır,oysa herşeyin güzel olacağını kurmamışmışdık baştan itibaren?
daha açıklayıcı olsun diye bir link veriyorum:
http://www.dailymotion.com/video/x899w_anorexia-awareness-scarytale_ads
evet bu da o biçim bir diyet yazısıdır,tepe tepe kullanın,nereden sokup nasıl çıkarırsınız bilemem.ama işte ,zayıfladıkça herşeyin güzel olacağını bekliyorsak,yada inanmak istiyorsak,çok bekliyoruz,dahada bekleriz belki,ama inanmak istemiyorum.
not:http://www.ijigg.com/songs/V2FDE7APAD bu şarkıyıda(meltdown) dinleyin.clint mansell in şarkısıdır,bir rüya için ağıt(requiem for a dream) filminin sountrack idir(zaten filminde yazıyla kesiştiği bir kısmı vardır),tahminimce yazıylada iyi gider.

yaza formda girelim

28 Haziran 2009 Pazar

hani benim alkışım nerde?

Tamda toplucanak sevgiye ilgiye şefkate duyduğumuz ihtiyaç sınırlarını zorlandığı zamanlarda televizyonumuz Hızır gibi yetişti,şeker düştüğünde ağza atılan çikolatavari sürten egolarımıza bolcanak şak şak enjekte etti,kendilerine teşekkür etmeyi görev bilirim efenim.her neyse,bundan sonra sevin beni,öpün beni diyenler,berabercek televizyonlara çıkalım,yarışmalara katılalım,kendimize bir isim yaptıktan sonrada,bir taraflarımızı yayıp oturalım,ismimizden bilen bilir değil mi?ben ki artık yedi ceddinden soyu teee Osmanlı büyük elçiliğine dayandım,ismimle bilin beni.yarın,televizyona manken olarak çıktığımda,üstümdeki donun yırtıklarına terziye paçası kısaltılsın diye verilen versace pantolonun kumaşlarını yamayıp üzerine armaniden kaçırdığım etiketi dikip sahnede iki tur atacağım.eğer ki beğenilirsem donumun yamalarını söker yırtığın birinden elimi çıkarır dolaşırım,ismim olduktan sonra,özgünleşirim tarzım olur,alkışımı alırım,alacağım.yeter ki ismimi benden ayırmayın,beni yerden yere vurup durmayın.ha bu işe yaramayacak olursa,kavga etmeyi,havadan nem kapmayı öğrenirim,tostumu yiyipte bekleyemezsem,yanık tostları suda ıslatıp ıslama tost yaparım,kavga ederken de çok sevgili misafirlerimin boğazına meşhur ıslama tostlarını dizerim,onlar tostunu yesin beklesin,hatta benim tostumu da yesin.ama hey tanrım bana üç ver ,beş ver ver ver ver yeter ki ver.mankenliği ne tost yemeye ne tostçuyu dövmeye yapıyorum ben,misafirlerimi elimle de beslerim,yeter ki millet doysun,halkıma mutluluk huzur dolsun,herkes çalmadan oynasın,görmeden sevsin,bilmeden alkışlasın,penguenler kutuplarda üşümesin,çocuklar teyzelerinin ıslama tostlarıyla beslensin.
Evet sevgili halkım,ben size bunları vaat ettim,hadi artist yapın beni.bir isim uydurunca kendime yaptıklarımı ismimle şekillendirin,şekillerinize inanın,hiç olmadı inandığınıza kendinizi inandırın,sonrada alkışlayın bol bol,ben halkımı yemediğim tostlarımla,ben halkımı ıslama tostlarımla,ben halkımı …….tostlarıyla beslerim.
Evet,işte alkışlanmak bu kadar yakınımızda efenim,yarın kalkın bir başka zamandan kalan tostları ıslatın,tazeye gerek yoktur,inanmak yeterlidir.küflü tostun tazeliğine inanacak da inandıracakta bol bol bulunur,merak etmeyiniz.
Not:bloğumun başına bir hal geldi,bir türlü bulamıyorum (hesabımdan çıktığımda girersem),mailime bir şey gelmişti onu şeyledim(bir link var orada,onu tıklayıp,bloğu aktif hale getiyormuşuz,getirdim,bahtiyar oldum ama bu gün gene kaybettim,ah madam teyzem ah,teyze olmuşsunda adam olamamışsın,g..tünün b.kyla blog yazmaya kalkmışsın böyle olmuş,neyse arıyorum,aranıyorum)
tekrar not:sanıyorum oldu,aferin bana

25 Haziran 2009 Perşembe

depresyondayım,unutuldum

Msn iletileri yada türevlerinde(teknoloji özürlüyüm maalesef,o iletilere yazılan zımbırtılar facebook vs. şeylerede yazılıyorsa ondan bahsediyorum,anlayın),tazecik canlıların bazılarının günlüklerinde yada bu amaca hizmet eden şeysilerinde rastlarız,rastladım hala rastlıyorum.ebemin oğlu hössüğün torununun yavrusu kurdeşendökengiller familyasının ölümünehüzünböhüü cinsinin sütleğençalılıklarındagevişgetirenlar alt türünden ilginç bir canlı olan bilmemkim gine dprsyn mdndaaaa:S(meali depresyon modunda suratın mealine bir yorum yapamadım affola)
evet çağımızın moderen hastalıklarından depresyon zamanla acı durumunu ıssızlık yalnızlık gibi türevlerine çevirebilir,yada bu türevlerden geçiş olabilir,sakınalım amanın.neyse çağımızın moderen hastalıklarından olan bu depresyonun bir diğer tanımıda modayı takip edindir.insanın kendine yakışanı giymesinin gerilerde kaldığı şu zamanlarda yakışsın yakışmasın modaya uyalım,doğrudur,bazen iki beden büyük gelir insana,yok olmadı içine sığamayız taşarız,ama taşıyın taşımayın,sokun çıkarmayın her halükarda üstünüzde olması gereken yegane trend kıyafetinizdir derpresyon.taşıyamadıkça dikişlerini açarsınızsaçarsınız,daraltırsınız ha olmadı terziye verin,o donsun sizin yerinize karda,uyumak tatlı gelsin,öldüğünü anlamasın,varsın anlamasın,o dondukça biz ıssızlaşırız.
yok olmadı elalem donsun diye para bayılamam derseniz,bu yazıyı burada keselim,gidelim beraber koku sürdüğümüz lambaları balkondan atalım,15 yaşındayken gittiğimiz hiltonun kestiği hesaplarla sobada odun tutuşturalım,yağmurlu günlerde altında ekonomist okuyarak beklediğimiz siyah şemsiyemizi dergiyle birlikte denize atalım,yakaladığımız pırıltılarıda çayırlara salalım,belki mevlam kayıra olurda,bizde pırıltı gördükmü kaçarız.bu işi bitirdikten sonra,tükenmez kalemlerle ekimize kolumuza dikiş çizeriz,belki bol bol bonibon yutarız,olmadı elimizi kafamıza silah gibi dayayıp pozlar veririz.
sonrası?sonrasında biri bizi msn den bulsun diye bekleriz,her geçen gün psikiyatriste gitmeye ihtiyacımız olduğuna daha çok inanırız,en sonunda psikiyatrist bir teşhis koyduğunda kalplere huzur dolar,bonibon yerine antidepresanlar yutulur,her günümüz bu ağır psikolojik sorunlarla geçerken önceden çizdiğimiz dikiş izlerini sıralı numaralara göre birleştirip zürafa şekli yaparız. ne kadar acı çektiğimizi anlasınlar diyede zürafa şekilli dikiş izli kollarımızıda bir güzel sıvayıp alnımıza yapıştırdığımız antidepresan kutularından antidepresanları yutmaya devam ederiz
bunlar devam ederken insanlar başka bir yerde psikologlardan belki korkudan,belki utançtan,belki iç sıkıntılarından,belki sorunlarıyla yüzleşecek hatta onları görecek durumda olmadıklarından yada belki sadece kaçtıkları için kaçmakta,jilet izlerini makyajla kapatmaya çalışırken aslında gerçekte burada,bu kişi olarak bulunmadıklarına inanmaya çalışmaktadırlar.....
not:bu yazı pırıltılarla gerdeğe girin diye yazılmamıştır,fazla ışıldama aklım gider falan demeyin,olmadı gidin yeni sezon gelmişmi bakın.bu arada trend mrend diye sezon sonundan giyinmeyin,cimri olmayın,caizdir,yassahtır,günahtır.
not 2:bloğum olduda resim bile koyamadım,sizi resme yolluyorum:
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkf9o6FJ83hyZUaTHF2JUkzSURq_GMGtluQhT-3oN9CRFwoy7bzKSeOirDhh1VKSXvnmqYeuVLGp3sxqXdPS2DtMDWzdgKM994IHb0g85cp5kqOA80qN7hyhPDgmPh9d5EbPbqeZa0IuM/s400/diki5kc5.gif
son koyacağım resme gelince,hala depresifim,bunu hayatın güzel olduğuna beni ikna etmek isteyen insanlar yaptırdı(zorladır,çok direndim,böyle hayatmı olur dedim,ama dinletemedim,tamamen zorladır,kesinlikle istemedim,boğazıma bıçak dayadılar işkence yaptılar,gine dprsyn mdndayım yani,sakın psikologtur,antidepresandır benden eksik etmeyin.hatta ıssızım,yalnızım tel:333)
http://2.bp.blogspot.com/_1at5b09LDxE/SFlA0kEQvuI/AAAAAAAAAIA/PcLt5GrOU4Q/s400/mynail29-3.jpg